Almanya’da uzun süredir kamuoyunun ve hukuk çevrelerinin gündeminde olan NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) terör örgütüyle ilgili gelişmeler, özellikle örgütün hayatta kalan tek üyesi ve hükümlüsü Beate Zschaepe’nin aşırı sağcılıktan kurtulma programına kabul edilmesiyle yeni bir boyut kazandı. Bu adım, hem hukuki hem de toplumsal açıdan önemli bir tartışma konusu haline gelirken, Zschaepe’nin mahkemeye yapmayı planladığı hamlelerin ve bu kararların mağdurlar üzerindeki etkileri dikkatle izleniyor.
Alman basını, Zschaepe’nin avukatı Mathias Grasel’in müvekkilinin neo-Nazi düşüncelerden uzaklaşmak amacıyla hazırlanan çıkış programına kabul edildiğini doğruladığını, ancak gizlilik sebebiyle detaylar hakkında bilgi vermekten kaçındığını belirtti. Bu neo-Nazi çıkış programı, Almanya’da 2001 yılından beri faaliyet gösteren ve aşırı sağcıların radikalleşmelerini önlemek amacıyla kurulan bir projedir. Program kapsamında, aşırı sağcı veya antidemokratik çevrelerden kopmak isteyen bireylere çeşitli psikososyal destekler sunulmakta ve onların topluma yeniden kazandırılması hedeflenmektedir. Bu girişim, devletin radikalleşmiş bireyleri yeniden entegrasyonuna yönelik önemli bir adımı temsil ediyor.
Haberlerde, Zschaepe’nin mahkemeyi etkilemek amacıyla bu çıkış programına katılmasının, 15 yılını dolduracağı Kasım 2026’da yapacağı başvuruyu şekillendirmeye yönelik stratejik bir hamle olduğu öne sürüldü. Almanya Ceza Yasası’na göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş bir hükümlü, en az 15 yıl hapis yattıktan sonra şartlı tahliye talebinde bulunabilir. Bu kapsamda, Zschaepe’nin Kasım 2026’da ilk başvuru hakkını kullanması bekleniyor. Ancak, ağırlaştırılmış müebbet cezası nedeniyle mahkeme, ilk başvurunun reddedilmesi olasılığını da göz önünde bulunduruyor. Avukatı Grasel’in, Zschaepe’nin aşırı sağcılıktan çıkış programına katılmasının mahkemenin kararını olumlu etkileyebileceği yönündeki açıklaması, bu olasılığı güçlendiriyor. Ayrıca, Zschaepe’nin şu anki tutukluluk süresi boyunca bu tür girişimlere devam edebileceği ve iki yılda bir tekrar başvuru yapma hakkı olduğu da değerlendiriliyor.
Yargıya ve mağdurlara yönelik eleştiriler ise, özellikle NSU kurbanlarının yakınlarını temsil eden avukat Seda Başay Yıldız’dan geldi. Yıldız, Zschaepe’nin aşırı sağcılık çıkış programına dahil edilmesinin tamamen taktiksel bir hamle olduğunu ve bu adımın, Zschaepe’nin cezaevindeyken sağcı çevrelerle temas halinde olduğunu gösterdiğini vurguladı. Ayrıca, mahkeme sürecinde pişmanlık belirtisi göstermeyen Zschaepe’nin bu davranışlarıyla, aslında suçlarının ve kötülüklerin iç yüzünü gizlemeye çalıştığını belirtti. Yıldız’a göre, bu hareketler, mağdurların ve ailelerinin adalet arayışını olumsuz etkileyebilir ve toplumda ciddi bir güvensizlik yaratabilir.
Öte yandan, Almanya hükümetinin mağdurlar ve aileleri adına görevlendirdiği ombudsman Barbara John, Zschaepe’nin erken tahliye olma ihtimaline ilişkin endişelerini dile getirdi. John, yaptığı açıklamada, “Beate Zschaepe’nin çıkış programına kaydolması ve hapisten erken tahliye edilmesine ilişkin karar, sadece failin değil, aynı zamanda mağdurların da haklarını gözetmek zorunda olduğu bir süreçtir” dedi. Ona göre, mağdurların ve yakınlarının seslerinin dikkate alınması, adaletin tam anlamıyla sağlanması açısından kritik önemdedir. John, bu tür kararların, mağdurların maruz kaldığı acı ve travmaların hafifletilmesi yerine, onları daha da aşağılamaya yol açabileceği endişesini dile getirdi. Bu nedenle, mağdurların ve ailelerinin görüşlerinin karar aşamasında mutlaka alınması gerektiğine vurgu yaptı.
Almanya’daki NSU davası, hem hukuki süreci hem de toplumsal etkileriyle ülke gündeminde önemli bir yer tutmaya devam ediyor. 2000-2007 yılları arasında 8’i Türk vatandaşı 10 kişinin öldürülmesiyle başlayan ve iki bombalı saldırı ile 15 banka soygunu ile devam eden bu örgütün varlığı, 4 Kasım 2011’de tesadüfi gelişmeler sonucu ortaya çıktı. O tarihte, NSU üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos’un, bir banka soygunu sonrası saklandıkları karavanda ölü bulunmasıyla intihar oldukları açıklandı. Beate Zschaepe ise, örgütün son kullandığı hücre evini ateşe verdikten sonra polise teslim oldu. Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde 2013 yılında başlayan ve 2018’de sonuçlanan davada, Zschaepe’ye ömür boyu, diğer sanıklar Ralf Wohlleben’e 10, Andre Emminger’e 2,5, Holger G’ye 3 ve Carsten S’ye ise 3 yıl hapis cezası verildi. Bu dava, Almanya’nın en geniş kapsamlı terör davalarından biri olarak kayıtlara geçti ve toplam 438 duruşmada 765 tanık ve 56 uzman dinlendi. Ayrıca, 14 avukat mağdurlar ve sanıklar adına savunma yaparken, toplumun adalet ve güvenlik algısı da bu süreçte şekillendi.