Yakın Doğu Üniversitesi ile Manisa Celal Bayar Üniversitesi arasında gerçekleştirilen etkileyici bir iş birliği, Hepatit Delta virüsü (HDV) tanısında çığır açan bir gelişmeye imza attı. Bu ortak çalışma sonucunda, erken teşhis imkanını artıran ve hastaların hayat kalitesini yükselten yeni nesil PCR tanı kiti geliştirilmiş durumda. Bu yenilikçi ürün, Hepatit D virüsünü zamanında ve doğru bir şekilde tespit ederek, hastalıkların ilerlemesini engellemede önemli bir adım olarak öne çıkıyor.
İki köklü üniversitenin ortak çabasıyla ortaya çıkan ‘Hepatit D Virüs Real-Time PCR Tanı Kiti’, sadece laboratuvar ortamında değil, aynı zamanda klinik uygulamalarda da yüksek performans sergiliyor. Bu sayede sağlık çalışanları, enfeksiyonun erken evrede tespiti sayesinde hastalara daha etkin ve zamanında müdahale edebiliyor. Hastalıkların seyri üzerinde önemli bir etkisi olan bu gelişme, toplumsal sağlığın korunmasında da kritik bir rol oynuyor.
Hepatit B ve D Virüsleri Hakkında Güncel Bilgi
Hepatit B virüsü (HBV), kan, cinsel temas ve anneden bebeğe geçiş yoluyla bulaşarak karaciğerde ciddi enfeksiyonlara yol açar. Akut enfeksiyonun yanı sıra, bağışıklık sistemi virüsü tamamen temizleyemezse, enfeksiyon kronik hale gelir ve siroz ile karaciğer kanseri risklerini artırır. Bu noktada, Hepatit D virüsü (HDV) devreye girer; çünkü HDV tek başına enfeksiyon oluşturamaz, yalnızca HBV ile birlikte enfekte olan bireylerde çoğalabilir. Bu ikili enfeksiyon, hastalığın seyrini daha da ağırlaştırarak, daha hızlı ilerleyen karaciğer hasarına neden olur.
Erken tanı ve tedavi, bu ciddi komplikasyonların önüne geçmek adına hayati öneme sahiptir. Geliştirilen PCR tanı kiti, hastalıkların başlangıç aşamasında tespiti sağlayarak, sağlık uzmanlarının zamanında ve doğru müdahale planı oluşturmasını kolaylaştırıyor. Ayrıca, bu teknolojik gelişme, halk sağlığı açısından da büyük bir avantaj sunuyor.
Projenin Bilimsel ve Toplumsal Önemi
Yakın Doğu Üniversitesi Deneysel Sağlık Bilimleri Araştırma Enstitüsü (DESAM) ile Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nin ortak çalışmasıyla ortaya çıkan bu moleküler tanı kiti, sadece yenilikçi olmasıyla değil, aynı zamanda bilimsel literatüre de önemli katkılar sağlıyor. Yayınlanan sonuçlar, uluslararası bilim camiasında da geniş yankı uyandırdı.
Bu başarı, üniversiteler arası iş birliğinin ve yerli biyoteknolojik üretimin gücünü gözler önüne seriyor. Rektör Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ, geliştirilmiş olan bu yerli tanı kitinin, hem bilimsel hem de toplumsal açıdan büyük bir boşluğu doldurduğunu vurguladı. Şanlıdağ, “Hepatit D virüsüne yönelik yerli tanı kitimizin geliştirilmesi, ülkemizin sağlık alanındaki bağımsızlığını pekiştiren önemli bir adım olmuştur” ifadelerini kullandı.
COVID-19 pandemisi sürecinde de çeşitli hastalıkların tespitine yönelik pek çok tanı kiti geliştiren ve kullanıma sunan DESAM Araştırma Enstitüsü, SARS-CoV-2 haricinde Dang Humması, Chikungunya Virüsü, Maymun Çiçeği, FIP Virüsü ve Batı Nil Virüsü gibi pek çok hastalığı da hızlıca tanılayan PCR kitleri üretmiştir. Bu gelişmeler, ülkemizin biyoteknoloji alanındaki yetkinliğini ve bağımsızlığını ortaya koyuyor.
Sonuç olarak, bu proje ve ürünler, hem sağlık sektöründe hem de bilimsel araştırmalarda Türkiye’nin uluslararası arenadaki yerini güçlendirmeye devam ediyor.