Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir, küresel iklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekerek, 2025 yılını “tarım açısından felaket yılı” olarak tanımladı. Prof. Dr. Demir, yaşanan aşırı hava olaylarının sadece ürün miktarını değil, aynı zamanda kaliteyi de ciddi ölçüde düşürdüğüne vurgu yaptı. Türkiye ve dünya genelinde, bu tür felaketlerin artış gösterdiğini belirten uzman, iklim değişikliğinin tarımsal sürdürülebilirliği tehdit ettiğini ifade etti.
İlk altı ayda yaşanan kuraklık, zirai donlar, dolu ve fırtına gibi doğal afetler, tarım sektöründe büyük hasarlara yol açtı. Özellikle 9-13 Nisan tarihlerinde gerçekleşen zirai don olayları, ülkemizde birçok bölgede ekili ve dikili ürünlere ciddi zarar verdi. Adana, Mersin, Hatay gibi illerde patates, limon, portakal, sera ürünleri ve tahıllar büyük kayıplar yaşarken, Ege Bölgesi’nde üzüm bağları ve erken meyve çeşitleri ciddi şekilde etkilendi. Yaklaşık 65 ilin etkilediği bu zirai don olayları, armut, ayva, badem, ceviz, elma, erik, fındık, kayısı, kiraz, limon, mandalina, nektarin, şeftali, üzüm ve fıstık gibi pek çok ürünün verimini olumsuz yönde etkiledi.
Zarar ve Kayıpların Güncel Durumu
Prof. Dr. Yusuf Demir, ilk tahminlere göre Malatya’da kayısıda %90-100, fındıkta ise rakım yükseldikçe zarar oranlarının arttığını vurguladı. Türkiye’nin dünya pazarında önemli bir paya sahip sultaniye kuru üzümünde zarar oranlarının %70-80 seviyelerine ulaştığını belirtti. Niğde ve Kırşehir gibi iç Anadolu bölgelerinde elma kayıplarının %70’in üzerinde olduğunu, Isparta’da ise bu oranın %50 civarında olduğunu aktardı. Bu süreçte, kuraklık ve doğal afetlerin tarımsal üretimde yaratmış olduğu toplam zarar büyüklüğü, ülke genelinde ciddi boyutlara ulaşmaya devam ediyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde buğday, arpa ve mercimekte yaklaşık %80 oranında verim kaybı yaşanırken, bazı çiftçiler ürünlerinin maliyetlerini karşılamadığı için tarlalarına biçerdöver giremez hale gelmiş durumda. Konya’da arpa hasadında dekara verim 250-300 kg beklenirken, gerçek verim 50-150 kg arasında değişmektedir. Tüm bu kayıplar, tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Bitkisel Üretimdeki Düşüş ve Gelecek Beklentileri
Tarla ve bahçe ürünlerindeki verim kayıplarını detaylandıran Demir, Türkiye’nin önemli tarımsal bölgelerinin üretim oranlarının ciddi şekilde etkilendiğine dikkat çekti. İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, Türkiye’nin toplam buğday üretiminin %55’ini ve arpa üretiminin %61’ini karşılamaktadır. Bu bölgelerde yaşanan verim düşüşleri, ülke genelinde gıda güvenliği ve ekonomik istikrar açısından endişe verici boyutlara ulaşmaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ilk tahminlerine göre, 2025 yılında bitkisel üretimde genel anlamda %5,3 oranında azalma beklenmektedir. Sebzelerde %1,7, meyvelerde ise %24,4’lük düşüş öngörülüyor. Ancak küresel iklim değişikliğinin hız kazanmasıyla birlikte, bu tahminlerin gerçek oranlarının daha da yüksek olabileceği öngörülmektedir.
Özellikle domates, kapya biber ve taze fasulye gibi ürünlerde %3,7 ile %4,5 arası azalmalar beklenirken, karpuz ve kuru soğan gibi ürünlerde ise %3,5 ve %2,6 oranında artış tahmin edilmektedir. Meyve üretiminde ise elma %38,7, şeftali %32,1, kiraz %55,7 ve üzüm %18,6 oranında düşüş gösterecek. Turunçgillerde ise mandalina %0,6 artarken, portakal ve limon %12,4 ve %20,9 oranında azalma bekleniyor. Zeytin üretiminde %40’lık keskin bir düşüş ve fındık, ceviz, Antep fıstığı gibi sert kabuklu meyvelerde sırasıyla %27,5, %27,7 ve %54,6 oranında azalma öngörülüyor. Bu veriler, iklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki olumsuz etkisinin ne kadar büyük ve yaygın olduğunu göstermektedir.
Su Kaynaklarında Kritik Durum ve Önlemler
Demir, Türkiye’nin su kaynaklarında ciddi azalmaların yaşandığını ve bunun sonucunda pek çok yerde su kesintilerine ve kısıtlamalara gidildiğini belirtti. Son aylarda, özellikle büyükşehirlerde su tüketimi günlük 200-246 litreye kadar çıkarken, ülke ortalaması yaklaşık 130 litre civarındadır. Bu yüksek rakamlar, su israfının boyutlarını gözler önüne seriyor. Özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara gibi metropollerde, suyun bilinçsiz kullanımı ve israf oranlarının ciddi seviyelere ulaştığını vurguladı. Bu noktada, suyun sürdürülebilir kullanımı için acil ve kapsamlı tedbirlerin alınması gerektiğine dikkat çekti. Aynı zamanda, önümüzdeki iki aylık süreçte benzer iklim olaylarının tekrar yaşanacağı öngörüsüyle, su krizlerinin daha da derinleşebileceğine işaret etti.
Geleceğe Dair Sorumluluklarımız ve Çözüm Önerileri
Prof. Dr. Demir, sözlerini şu sözlerle tamamladı: “Ben torunlarıma yaşanabilir bir gelecek bırakmak istiyorum, ya siz?” Bu önemli çağrıda, en temel önceliğin israfın azaltılması ve doğal kaynakların korunması olduğunu vurguladı. İnsanların bireysel ve toplumsal olarak bilinçli tüketim alışkanlıkları geliştirmesi, yerel üreticileri desteklemesi ve mevsimsel ürünleri tercih etmesi, iklim dostu ve sürdürülebilir bir tarım modeli için kritik adımlar olarak öne çıkıyor. Ayrıca, uluslararası işbirliği ve yenilikçi teknolojilerin kullanımı ile krizlere karşı dayanıklı ve esnek gıda sistemleri oluşturmak gerekiyor. Hükümetlerin ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte hareket ederek, çevre dostu politikalar ve sürdürülebilir tarım uygulamaları geliştirmeleri, gelecekteki olası felaketleri önlemek adına vazgeçilmezdir. Her bireyin, küçük de olsa fark yaratacak adımlar atması, küresel iklim krizine karşı mücadelede büyük önem taşıyor. Unutmayalım, su ve doğa bizim en büyük varlıklarımızdır ve onları korumak, gelecek nesillere karşı en büyük sorumluluğumuzdur.